Türk edebiyatının en çok sevilen ve okunan yazarlarından birisi olan Kutlu’ya dair başka eserler de yayınlandı. Türk okuruna elliden fazla nitelikli eser hediye eden kıymetli yazarımız için bundan sonra da mutlaka yeni çalışmalar yapılacaktır.
Safiye Önal’ın bu kitabı Kutlu okurları için başucu eseri olacak nitelikte. Yoğun emek ve gayret gösterilerek üstad bütün yönleriyle anlatılmaya çalışılmış. Önal zor olanı başarmış. Zira Kutlu gibi büyük şahsiyetlerin anlatılması ve okura aktarılması kolay bir mesele değil.
Yazarın hayatının da yazdıklarına dahil olduğunu bu eser sayesinde bir kez daha ispatlıyor. Kitabı okuyanlar derinlikli cümlelerin altını çizmekten biraz yorulacak olsalar da uzun hikâye tadında bir yolculuğa çıkacakları muhakkak. İzninizle ben de aldığım bazı notları paylaşmak istiyorum.
Mustafa Kutlu, birçok alanda üretimde bulunan çok yönlü bir sanatçı. Hikâyeciliğinin yanı sıra sinemayla, resimle, sporla, yayıncılıkla, köşe yazarlığıyla, dergicilikle, televizyonculukla da meşgul olmuş. Dağınık gibi görünen uğraşlarına rağmen, Türk edebiyatına adını altın harflerle yazdıracak muhteşem hikayelere de imza atmasını bilmiş. Kitapta bu duruma şöyle enteresan bir cevap vermiş:
“Bu kadar işin arasında hikâye yazmaya devam ettim. On sekiz sene her yıl bir kitap çıkarmışım, bu olacak iş değil. Nasıl bu kadar verimli oldum, şaşırıyorum.”
EVİNDE KÜTÜPHANESİ YOK
Bazı yazarlarda kitap biriktirme, kütüphane kurma fikri takıntı seviyesindedir. Kitaplığına dokundurmayandan tutun da kitaplarına laf ettiği için eşini boşayana kadar çok uç örnekler var. Kutlu bunların tam tersine kitap biriktirmiyor; evinde bir kütüphanesi yok. Usta yazar okuduğu kitapları dağıtıyor. İsmail Kara, kitapları hakkında çıkan yazıları, kendisiyle yapılan konuşmaları da çoklukla okur geçer, onları da biriktirmez diyor.
ÖĞRETMENLİĞİ
Öğretmenlik hayatı kısa sürse de iz bırakmayı başarıyor. Müfredata bağlı kalmadan çocuklara şiiri ve edebiyatı sevdiriyor. Günümüzdeki öğretmenlere örnek olacak bir uygulama yapıyor. Öğrencilerine şiir defteri tutturuyor. Önce kendisi iyi şiirleri deftere yazdırıyor. Sonra talebeleri güzel şiirler bularak defteri dolduruyor. Defteri intizamla tutanlara ve şiirleri ezberleyenlere de yüksek notlar veriyor. Böylelikle öğrenciler şiir ve edebiyat zevki kazanmış oluyor.
Her şeyden şikâyet eden öğretmenlerden olmak yerine bulunduğu yeri daha çok güzelleştirmek için kafa yoruyor. Okulda sayısız faaliyet yapıyor. Kapalı spor salonunu aktif hale getiriyor. Futbol ve basketbol takımı kuruyor. Tiyatro sahnesi kurup Orhan Kemal’in 72. Koğuş piyesinin oynanmasını sağlıyor. Yayıncılardan kitaplar getirtip çocuklara dağıtıyor.
KÖŞE YAZARLIĞI
Yeni Şafak gazetesinde kuruluşundan bugüne köşe yazarlığı yapıyor. Güncele takılmadan, kendi gündeminden sapmadan, yıllar sonra da aynı zevk ve dikkatle okunacak yazılar kaleme alıyor. Gazetenin kuruluşundan bugüne devam eden üç isimden birisi. Diğerleri Hayrettin Karaman Hoca ve Mehmet Şeker.
Bir dönem spor yazarlığı yapmasına bazı edebiyatsever okuyucuları tepki gösteriyor. “Bu yazıları terk etmezsen bendeki kitaplarını yakacağım” diyenler bile çıkıyor. Haftada iki gün çıkan yazılarını sonra bire düşürüyor. Şimdilerde hastalığı sebebiyle eski yazılarını yayımlasa da okuyucusu onu takip etmeye devam ediyor.
DENİZ FENERİ’NİN FİKİR BABASI
Kültür dünyamızın pek çok alanında varlık gösteren Kutlu, televizyona da uzak değildir. Mustafa Çelik’in teklifi, Nabi Avcı ve Özkul Eren’in isteğiyle Kanal 7’nin çalışmalarına ilk günden itibaren danışman olarak katkı sunar. Efsane bir program olan Deniz Feneri’ni kanala o teklif eder. İstanbul Tekkeleri programını Ekrem Işın’la birlikte hazırlayıp sunar. Belgesel tadındaki program sayesinde Dersaadet’in unutulmuş mekânları izleyiciye sunulur. Sadece bunlarla kalmaz. Akif Emre’nin meşhur Aliya belgeseline ve birçok yapıma katkı sunar.
GALALARDA VE ÖDÜL TÖRENLERİNDE YOK
Usta yönetmen Osman Sınav’ın sinemaya taşıdığı Uzun Hikâye filmini beğenmiş, başarılı bulmuş. Ama galasına gitmemiş. Sadece galalar değil, ödül törenlerinde de Kutlu hiçbir zaman görülmedi. Galalara ve ödül törenlerine katılmama gerekçesini “Boy göstermeyi sevmiyorum” diye belirtmiş.
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri’nin verildiği törene oğlu Murat Kutlu katılıp babası adına ödülü almıştı.
DERGİCİLİĞİ
Türkiye’de usta edebiyatçıların neredeyse hepsinin bir dergicilik geçmişi var. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu ve daha niceleri… Bu isimler, bulundukları dergileri okula çeviren, bir nesil yetiştirme derdiyle edebiyata emek veren şahsiyetler. Kutlu da onlardan biri. 30 yıl boyunca Dergâh Dergisi’ni hem çıkarıyor hem de eli kalem tutan gençlere mürşitlik, ağabeylik yapıyor. Özellikle hikâye yazan kadın yazarlara her zaman destek veriyor, alan açıyor. Bunlar arasında Fatma Karabıyık, Cihan Aktaş, Nazan Bekiroğlu, Sibel Eraslan, Mukadder Gemici, Yıldız Ramazanoğlu, Eda İşler, Ayşe Dilara Akdeniz gibi isimler var. Edebiyata ilk adımını atan gençlerin elinden tutup onlara yol ve yön göstermek konusunda Kutlu ayrı bir yerde duruyor.
NASIL YAZIYOR
Sabahları yazdığını, sabahları yazamadıysa gün içinde başka saatlerde yazının başına geçemediğini kitaptan öğreniyoruz. Kahvelerde çok yazı kaleme almış. Yazı için sessizlik arayan, gürültü olduğunda motivasyonu bozulanlardan değil Kutlu. Kahvedeki bağırmalar, çağırmalar, bitmeyen gürültüler ona fon müziği gibi gelmiş.
Kutlu’yu diğer yazarlardan ayıran yanlarından birisi de yazdığı yazılar üzerinde çok değişiklik yapmaması; bir oturuşta yazıp kalkması. Yazı hayatının verimli olmasının sırrını emek, disiplin ve davaya adanmışlık olarak özetliyor. Bilgisayar ve otomobil kullanmamış. Bu durumu “Fikriyatımda ya da hissiyatımda olmayan şeyler itici geliyor” diyerek açıklıyor.
MEHMET DOĞAN’LA DOSTLUĞU
Kitapta, yakın dostu Mehmet Doğan hakkında düşüncelerini de paylaşıyor Kutlu. Doğan’ın sözlüğünü Türkiye’deki sözlükler arasında en iyi olduğunu söylüyor. TYB’nin ilk amblemini kendisinin çizdiğini belirtiyor. Dergâh Yayınları’nda birlikte çalıştıklarını, daha sonra Batılılaşma İhaneti yazarının Ankara’ya geçtiğini hatırlatıyor. Doğan’la ilgili kurduğu bütün cümlelerde samimiyet ve muhabbet var. Hikâyeci Mustafa Kutlu’nun Doğan için şiir yazdığını çoğu kimse bilmiyor.
GİDEMEDİĞİ ŞEHİRLER
Ankara’ya gitmediğini, İstanbul’dan çok çıkmadığını bilgisini paylaşıyor. Edirne ve Andırın ziyaretlerini istisna tutuyor. Edirne’ye Mustafa Ruhi Şirin’in ısrarıyla Selimiye’yi görmeye, Andırın’a da damadı Salih Zengin’in ailesiyle tanışmak amacıyla gidiyor. Önal’ın “Geriye dönüp keşke gezseydim dediğiniz olur mu?” sorusuna ise “Osmanlı’dan bugüne kalan dokusunu yitirmemiş kasabaları görmek isterdim” diye cevaplıyor. Bunlar: Kula, Ödemiş, Birgi. Şehirlerden görmek istedikleri ise Kastamonu, Urfa, Mardin. Türkiye dışından ise Bosna, Travnik’ten övgüyle ve özlemle bahsediyor. Artık yürüyemediği için gitmesinin mümkün olmadığını dile getiriyor.
EŞİNE MİNNETTAR
“Eşini bulan kurtulmuştur” sözünün fehvasınca kurtuluşa erenlerden birisidir Mustafa Kutlu. Eşini, hayatına giren mucize olarak görmektedir. Hiç görüşmeden, konuşmadan, direkt isteme yoluyla evlenirler. Nişanlılık devresinde dahi görüşmezler. Kendi ifadesiyle ömrünü davaya adayan Kutlu, memleket kurtarma sevdasıyla mücadele meydanında koştururken, çocuklarının ve evin bütün yükünü Sevgi Hanım üstlenir. Büyük özveriyle arkasını toparlar. “Hayatımda fatura bile yatırmadım” der. Elli beş senelik mutlu evliliklerinde saygı ve sevgiyi önde tutarlar. Safiye Önal’ın söyleşisinde, hayat arkadaşını Cenab-ı Allah’ın lütfu ve ihsanı olarak gördüğünü tekrarlar. Eşinin dayanak olmasından dolayı yazı hayatında başarılı olduğunu söyler.
HİKÂYE Mİ, ÖYKÜ MÜ?
Edebiyat dünyasında “Hikâye mi, öykü mü?” tartışması meşhurdur. Bu konuda Kutlu’nun duruşu net. Tartışmaya şu keskin cümlelerle son noktayı koyuyor: “Öykü uydurma bir kelimedir. Türk Dil Kurumu’nun hikâye karşılığı bulduğu uydurma bir kelime. Onu tutturdular, modern hikâyeye öykü denir, klasik hikâyeye hikâye denir diye ayırıyorlar. İsteyen istediğini desin, ben hikâyeden yanayım.”
TEBRİK VE DUA
Aldığım notlar uzayıp gidiyor. Siz en iyisi kitabı temin edip okumaya başlayın. Ben de geri kalan notlarımı kendime saklayayım.
Bu güzel çalışma vesilesiyle Safiye Önal’ı tebrik ediyor, yaşayan klasiğimiz, ortak değerimiz, muhterem ağabeyimiz Mustafa Kutlu’ya sevdikleriyle beraber bereketli bir ömür diliyorum.