60 saniyede dünya kurtulmaz ama algı değişir…
Bu cümleyi geçen gün genç bir arkadaşımla sohbet ederken bir kere daha sarf ettim.
Konuşmamızın içinde şöyle bir cümle kurdu "Instagram ve TikTok'tan birkaç video izledim, az çok neyin ne olduğunu anladım."
Bu ifade yeni medya çağının bir özeti aslında. Aynı derin ve karmaşık konuların tek Tweet ile bir cümlede özetlenmesinin beklenmesi gibi.
Bilim insanı Vaclav Smil "Benim kitaplarım çok karmaşık çoğu insan bir cümle bir paragraf istiyor ki Tweet atabilsin. Benim kitaplarım 300-500 sayfa derinliklere iniyorum." demişti.
Ancak bu imkansız…
Birçok genç, aslında sadece gençler de değil her yaş grubundan milyonlarca insan Türkiye'de ve dünyada olup biteni bir cümlelik Tweetler ya da 60 saniyelik videoları izleyerek takip ediyor. Video izleme oranlarının daha yüksek olduğunu biliyoruz.
Kimse gençleri bilgiye hızlı ulaşmak istedikleri için suçlayamaz! Asıl mesele, onlara doğru bilgiyle ulaşabilecek yolları açmakta.
TikTok ve benzeri kısa video platformları, eğlenceden eğitime, kişisel deneyimden haberciliğe kadar her alana sızdı.
Birçok kullanıcı için burası yalnızca bir eğlence değil; artık bir haber kaynağı. Ancak bu yeni mecra, haberin anlamını ve işlevini de sorgulatıyor.
Gerçek bilgiye mi ulaşıyoruz, yoksa yalnızca iyi kurgulanmış algılar mı izliyoruz?
Algoritmaların Gölgesindeki Gerçekler
TikTok'un ya da Instagram'ın algoritması kullanıcıya ilgisini çekecek içerikleri göstermekte oldukça başarılı.
Ancak bu başarı, aynı zamanda büyük bir risk de barındırıyor. Bir kullanıcı belirli bir perspektiften hazırlanmış bir video izlediğinde, birkaç saat sonra yalnızca o perspektife ait içeriklerle karşılaşıyor. Böylece bilgi değil, inanç pekiştirici bir döngüye giriyor.
Oysa haberciliğin temel görevi, farklı açılardan bakabilmeyi sağlamaktır. Bu durum, "yankı odası" etkisiyle birleştiğinde haberin doğruluğu değil, duygusal etkisi ön plana çıkıyor.
Ve burada duygulara hitap ettiği fark edilen içerikler kaydırdıkça arka arkaya gelmeye başlıyor..
Çünkü Algoritmanın görevi bu. Kullanıcının uygulama içinde kalarak daha fazla zaman geçirmesini ve çok daha fazla reklam izlemesini sağlamak…
Sosyal medya uygulamaları, birer sosyal ağ olmaktan çoktan çıktı. Pazarlama aracı ve bir market olarak hizmet veriyorlar.
Ücretsiz kullandığımız bu uygulamaların, veri, depolama, yazılım geliştirme, siber güvenlik ve bunun gibi birçok konuda yatırım yapması gerekiyor.
Doğal olarak 1 milyar kullanıcısı olan bir uygulama faaliyetlerini sürdürebilmek için finanse edilmek zorunda.
Bu sistemin ayakta kalmasının tek yolu ise: Reklam
Reklamlardan daha ötesi de var: Algı
Görüntü güçlü, anlatım çarpıcı, müzik duygusal...
Ama bağlam eksik.
Bir fotoğraf karesi ya da 15 saniyelik görüntü bir savaşın ya da toplumsal olayın bütününü anlatamaz.
Ancak o kare üzerinden dev bir algı üretilebilir.
İşte sorun da burada başlıyor: bilgi vermek ile algı üretmek arasındaki ince çizgi, sosyal medyada kolayca silinebiliyor.
Birçok genç gazeteci TikTok ve Instagram üzerinden mikro analizler yaparak ciddi takipçi sayısına ulaşıyor. Bu bir anlamda umut verici.
Ancak bu değişim beraberinde sorumluluk da getiriyor.
"Bilgilendirici influencer" kimliğiyle içerik üreten kişilerin bir kısmı gazeteci değil.
Doğrulama süreçlerini bilmeden, kaynak kontrolü yapmadan, yalnızca etkileşim odaklı içerikler üretmeleri dezenformasyona açık bir zemin oluşturuyor.
Dezenformasyon da mezenformasyonu tetikliyor..
Yani yanlış bilgilerin kasıtsız, art niyet taşımadan ama gerçekmiş gibi dolaşıma sokulması.
Sahte videolar, manipülatif seslendirmeler, bağlamdan koparılmış anlar...
Sosyal medya "haber" ya da "bilgi" diye sunulan birçok şey, aslında bir illüzyondan ibaret.
Bu ortamda gerçek ve yanlış arasındaki ince çizginin tespit edilmesi zorlaşıyor.. Gerçekler kimliğini yitiriyor.
60 saniyelik videolar bize her şeyi anlatamaz ama düşüncelerimizi değiştirebilir…
Çünkü içeriklerde haber değil, his satılıyor!
Çünkü ne izliyorsak, o dünyayı yaşıyoruz!
Christopher Nolan'ın Inception filminde ikna için kullanılan bir yöntem vardı.
Rüyada insanın zihnine bir fikir tohumu bırakarak düşüncenin gelişmesini beklemek.
Günümüz dünyasında özellikle sosyal ağlarda durum tam olarak bu.
"Bir fikir, virüs gibidir. Esnektir. Oldukça bulaşıcıdır.
Ve ufacık bir fikir tohumu bile büyüyebilir.
Seni tanımlamak ya da yok etmek için büyüyebilir."
— Inception filminden
Son olarak gördüğümüz her şey gerçek değil. Ama her gerçek görülmeyi bekliyor!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.