Harvard’ın Trump’a meydan okuması haber oluyorsa!

Devirler değişti, artık köpeğin insanı ısırması da haber olabiliyor. Ama bir eğitim kurumu, hele Harvard gibi, 388 yaşında, dünyada bilimin Mekke’si sayılan bir kurumun, hükumetin, “Eğitim ve personel işlerinizde şöyle-şöyle kararlar almalısınız!” diyen bir mektubunu ciddiye almayıp, çöpe atması neden haber değeri taşısın?

Hükumet binalarının bakımından sorumlu dairesi (GSA) ile eğitim ve sağlık bakanlıklarının hukuk danışmanlarının ortak imzasıyla gelen böyle bir mektup, hangi özerk üniversiteye gönderilse “hayatın normal akışı içinde” çöpe atılır; cevap bile verilmezdi. Ancak ABD’nin başında, Amerika’yı yeniden daha büyük ve güçlü hale getirmeye kararlı bir başkan var; bu başkan, Amerika’nın küçülmesine ve zayıflamasına sebep olan faktörlerden biri olarak pozitif ayrımcılığı görüyor. Pozitif ayrımcılık, ayrımcılıkların açtığı hasarı gidermek için uygulan bir sosyal politika aracı. Bizdeki uygulamalardan örnek veremeyiz; şükür, öyle bir sorunumuz olmadı. Ama ABD’de derisinin rengi, kaşının gözünün şekli Avrupa kökenli beyazlardan farklı (ve nüfusun yüzde 26’sına ulaşan) kesimin işe alınmaktan tutun, eğitim imkanlarından yararlanmasına kadar, kamu ve özel sektör nezdinde uğradıkları ayrımcılık o kadar yaygın ki, 1990’lardan bu yana, “Affirmative Action” (Olumlu Eylem) adı verilen bir denge sağlama siyaseti uygulanıyor.

Bazen “olumlu rezervasyon”, “alternatif erişim” adı da verilen pozitif ayrımcılık, bir hükümet veya özel kuruluş içinde ayrımcılığı önlemek ve açtığı sosyal uçurumu gidermek için yapılacak bir dizi farklı uygulamayı ifade ediyordu. Son on yılda bu uygulamalar birleştirildi ve “Diversity, Equity, Inclusion” (DEI) (Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık) adı altında ortak bir uygulamaya evrildi. Her türlü kurum ve kuruluş, (bu arada üniversiteler ve silahlı kuvvetler) DEI ilkelerini kendi alanlarına uygulayarak, eleman alımından, terfilere, öğrenci alımından, öğretim üyesi alımına kadar değişiklikler yaptılar.

DEI zorunlu bir “düzeltme” ihtiyacından doğdu. Amerika’da dört yıllık üniversite eğitiminde kayıtlı öğrencilerin yüzde 60’ı, doktora yapanların yüzde 70’i, hastanelerde görevli doktorların yüzde 80’i, mühendislerin yüzde 90’ı beyaz! Bu “arıza” yeni arızalar doğuruyor; çünkü bu aktardığım oranlar her yıl artıyor. Yani Afrika, Asya ve Latin kökenli Amerikalı doktorlar, mühendisler, bilim insanları daha da azalıyor.

Trump’a oy verenlerin tamamı değil, ama onu aday yapan ve yeniden seçilmesi için, kanunu çiğnemek dahil, her türlü çareye başvurmakta sakınca görmeyen hizip (ki aralarında “2025 Başkanlık Geçiş Projesi” başlıklı bir raporla Trump’a öneriler sunan muhafazakar Heritage Vakfı da var), bir numaralı mücadele konusu olarak DEI uygulamalarına son vermeyi seçti. Elon Musk’ın devlet dairelerinde, bakanların kendi bakanlıklarında ve Pete Hegseth’in silahlı kuvvetlerde şu ana kadar yaptıkları tek iş bu kurumlardaki DEI birimlerini kapatmak ve eleman alımında sadece “liyakat” ilkesinin uygulanmasını emretmek oldu.

ABD’de tarihsel olarak yeterince temsil edilmemiş veya etnik kimlik ve engelliliğe dayalı ayrımcılığa maruz kalmış grupların meslek hayatında adil muamele ve tam katılımı sağlayacak asıl odak noktası ise üniversiteler. Trump üniversitelere emir veremiyor; ancak hukuk danışmanlarına mektup yazdırabiliyor.

Harvard’a giden mektupta (tam metni burada: https://shorturl.at/9Qtmq) sadece DEI’den vaz geçilmesi değil, İsrail’in protesto edilmesini de önlemek için tedbirler de sıralanıyor. Mektupta üniversitenin yönetim yapısını değiştirmesi; öğrenci kabul politikalarını gözden geçirmesi; tıp fakültesi, halk sağlığı okulu, ilahiyat fakültesi gibi “aşırı antisemitizm olduğunu” iddia ettiği bölümlerinin üniversite dışından denetime tabi tutulması; Filistin yanlısı öğrenci grubuna verdiği desteğin sonlandırılması isteniyordu.

Oysa Harvard rektörü Alan Garber, “Bağımsızlığımızdan ve anayasal haklarımızdan vazgeçmeyeceğiz” diyerek mektubu adeta Trump’ın yüzüne çarptı.