Güney Amerika, gizemli geçmişiyle ziyaretçilerini büyüleyen bir açık hava müzesi gibi. Devasa taş anıtlardan, İnkaların kayıp şehirlerine, binlerce yıllık kaya resimlerinden, gökyüzüne uzanan tapınaklara kadar her köşesinde tarih fısıldıyor.
Güney Amerika... Sadece egzotik doğası, tropikal meyveler ve danslarıyla değil, aynı zamanda yüzyıllara, hatta binyıllara meydan okuyan gizemli uygarlıklarıyla da büyülüyor. Her taşın altında bir efsane, her dağın eteğinde bir antik sır saklı. Eğer Indiana Jones'un şapkasını takıp tarihin tozlu yollarında gezinmeye hazırsanız, sizi zamanın ötesine götürecek, Güney Amerika ülkelerindeki en büyüleyici arkeolojik alanlarına doğru yolculuğuna çıkarıyoruz.
SERRA DA CAPIVARA
Eğer arkeoloji bir çizgi film olsaydı, Serra da Capivara kesinlikle o filmin başrolü olurdu. Çünkü burada sadece taşlar değil, resimler konuşuyor! Güney Amerika ülkesi Brezilya'nın Piaui eyaletinde yer alan bu büyük ve muazzam alanda, 25 bin yıl öncesinde çizildiği düşünülen kaya resimleri bulunuyor. Yani evet, bu kıtanın tarih sahnesine çıkışı tahmin edilenden çok daha eski olabilir. Av sahneleri, ritüel danslar ve gizemli figürlerle dolu bu çizimler, adeta zaman kapsülü gibi. Buraya geldiğinizde, tarih kitaplarınızın sayfaları canlanır, çünkü bu resimler sadece tarih anlatmıyor, ona hayat veriyor.
CHAMANGA
Güney Amerika bölgesinde küçük bir ülke, büyük bir sır... Uruguay'ın kuzeydoğusunda bulunan Chamanga, çok da bilinmeyen ama oldukça etkileyici bir arkeolojik alan. Burada, binlerce yıl öncesine ait mezar höyükleri, taş işçiliği ve eski yerleşim kalıntıları bulunuyor. Öyle ki, araştırmacılar her geçen gün yeni bir kaya resmi buluyor. Hatta şu an 40'tan fazla keşfedildi ama kim bilir, belki bir sonrakini siz bulursunuz! Üstelik bölgede yapılan kazılar, bu alanda oldukça sofistike bir toplumun yaşadığını gösteriyor. Chamangá'daki petroglifler yani kaya oymaları, yuvarlak granit blokların üstüne adeta geçmişten birer mesaj gibi işlenmiş. Kimi zaman soyut çizimler, kimi zaman bir hayvan figürü ya da insana benzeyen gizemli şekiller...
CIUDAD PERDIDA
"Lost City" yani "Kayıp Şehir"... İsmi bile insanın kalbini hızlı attırıyor. Kolombiya'nın derin ormanlarının içinde gizlenmiş olan Ciudad Perdida, 650 yıllık bir sessizliğin ardından 1970'lerde tekrar keşfedildi. Bu büyüleyici şehir, Kolomb öncesi dönemin en önemli merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ama hemen söyleyelim, bu şehre ulaşmak öyle elinizi kolunuzu sallayarak olacak iş değil! Gidiş-dönüş yaklaşık 4 ila 6 gün süren, toplamda 44 kilometrelik bir yürüyüş sizi bekliyor.
EL FUERTE DE SAMAIPATA
ADI "Samaipata Kalesi" olsa da burası tam olarak bir kale değil. Aslında, Güney Amerika bölgesinin en gizemli taş oyma alanlarından biri. Koca bir kaya bloğu, adeta doğanın içine işlenmiş bir sanat eseri gibi. Sürüngen figürleri, tören alanları ve su kanallarıyla dolu bu alan, farklı medeniyetlerin izlerini barındırıyor. İnka'lar, Chane'ler, hatta belki de daha önceki uygarlıkla, hepsi bu taşa bir iz bırakmış. Yani bu dev kaya, medeniyetlerin "misafir defteri" gibi bir şey. Ve hala kimse tam olarak ne için kullanıldığını bilmiyor.
CUEVA DE LAS MANOS
Patagonya'nın kalbinde yer alan Santa Cruz eyaletinde gizemli bir mağara bulunuyor, Cueva de las Manos. "Eller Mağarası" olarak öne çıkan bu bölge, adını içindeki yüzlerce el izinden alıyor. Ama öyle böyle değil, bu eller binlerce yıl öncesinden geliyor! Mağara duvarlarına boyanmış negatif el izleri, adeta insanlığın "ben buradaydım" dediği ilk yerlerden biri. Bu duvar sanatı, M.Ö. 10.000 yılına kadar uzanıyor ve her bir el izi, geçmişin bir parmak izi gibi. Renkler, figürler ve o mistik atmosfer... Burada zaman durmuş gibi.
PUKARA DE QUITOR
ŞİLİ'NİN kuzeyinde, San Pedro de Atacama'nın hemen kıyısında öyle bir yer var ki, hem tarih severlere hem de macera tutkunlarına göz kırpıyor. Atacama Çölü'nün kızıl topraklarında yükselen bu kale, bir zamanlar Atacameno halkının savunma merkeziydi. Kalenin en dikkat çeken yanlarından biri, dev gibi savunma duvarları ve zeka dolu teras yapıları. Düşünsenize, tepenin üzerine kurulmuş, vadinin her köşesini gözetleyen bir kale... Gözetleme kuleleri sayesinde kuş uçsa haberleri oluyormuş! Tam bir strateji harikası!
MARAJOARA ADASI
AMAZON Nehri'nin kıyısında yer alan Marajó Adası, sadece doğasıyla değil, aynı zamanda şaşırtıcı arkeolojik kalıntılarıyla da dikkat çekiyor. Burada ortaya çıkarılan seramikler o kadar detaylı ve sanatsal ki, adeta bir müzede değil, bir sanat galerisinde geziyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bu kadim kültürün en dikkat çeken hareketlerinden biri, adeta dev Lego parçaları gibi inşa ettikleri höyükler... Ama bunlar sıradan höyükler değil! "Tesos" adı verilen bu yapay tepecikler, sadece toprağı yığıp geçmek değil; mühendislik harikası gibi planlanmış, köylerin temeli olmuş, sosyal organizasyonun kitabını yazmış yapılar. Düşünsenize, yerleşim yerlerinin temeli bile stratejik; bu halk gerçekten işi biliyormuş!
CARAL SUPE
Dünya tarihinde bilinen en eski uygarlıklarından biriyle tanışmaya hazır mısınız? Caral Supe, Mısır piramitlerinden bile daha eski bir yerleşim alanı. Yaklaşık 5 bin yıl öncesine kadar uzanan bu şehirde, amfitiyatrolar, piramit benzeri yapılar ve hatta karmaşık sulama sistemleri yer alıyor. Ama burada en ilginç detay, savaş kalıntılarının olmaması. Bu antik şehir, sadece yaşlılığıyla değil, etkileyici mimarisi ve aynı zamanda ileri düzey şehir planlamasıyla, görenleri hayran bırakıyor. 60 hektarlık bu devasa alan, piramitler, meydanlar, amfitiyatrolar ve yaşam alanlarıyla dolu. Caral halkı tam anlamıyla organize bir toplummuş... Hem de o zamanın teknolojik imkanlarıyla!