Kadim tarih gün yüzünde!

Bilim ve kültür şehri Konya’nın eski kalıntılarından yola çıkan arkeolog ve uzmanlar, şehrin Anadolu Selçuklu Döneminde dışarıdan gelebilecek olası tehlikelere karşı iç ve dış kale surlarıyla çevrelenerek korunduğunu söylüyor. Günümüze ulaşan çoğu kalıntının restorasyon çalışmalarında ortaya çıktığı bilinirken katlı otopark inşası esnasında ortaya çıkan ve ismini de geçmişinden alan Zindankale’nin, bulunduğu anda iç kale ile karıştırıldığı da söyleniyor.

Zindankale’nin tarihi ve özellikleriyle ilgili bilgiyi, kale kalıntılarının bulunduğu alanda çalışmalarına devam eden Kapsül Teknoloji Platformu Strateji ve İş Geliştirme Yöneticisi Eray Eroğlu verirken; sur taşlarıyla evler inşa ederek Konya’da tarihin korunamadığı ile ilgili söylemlere Araştırmacı Yazar Yazar Muhammed Kemal Erdem cevap verdi. 


HEM KALE HEM DE ZİNDAN OLARAK KULLANILMIŞ 
Konya’nın tarihiyle ilgili araştıran uzmanlar, 1200’lü yıllarda şehrin iç ve dış surlarla çevrelenerek dışarıdan gelebilecek olası saldırılara karşı koruma altına alındığını söylüyor. Bugün hala şehir merkezinde kalıntılarına rastlanan surların yanı sıra 2007 yılında Konya Müze Müdürlüğü denetiminde gerçekleştirilen kurtarma kazılarında temel kalıntıları gün yüzüne çıkarılan bir kaleye de rastlanır. Eski ismiyle Ahmedek, yeni ismiyle Zindankale ile ilgili bilgiyi, Zindankale’nin buluntularının olduğu alanda faaliyetlerine devam eden Kapsül Teknoloji Platformu’nun Strateji ve İş Geliştirme Yöneticisi Eray Eroğlu aktardı.

1220’li yıllarda, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkentliği yaptığı dönemde iç surlarla birlikte inşa edilen kalenin Selçuklu’da uzun yıllar kullanıldığına işaret eden Eroğlu, zamanla kale vasfını yitiren bu yerin Osmanlı Dönemi’nde de zindan olarak kullanıldığını ifade etti. Eroğlu, kalenin günümüzdeki ismini, her iki amaçla kullanılmasından dolayı aldığını söyledi.  


2007 YILINA KADAR ŞEHRİN ALTINDA KALMIŞ
1800’lü yıllarda işlevini yitiren kalenin 19. yüzyıl sonlarında artık tamamen yıkıldığının bilindiğine işaret eden Eroğlu, yapının 2007 yılına kadar şehrin altında kaldığını da belirtti. Katlı Otopark yapımı için yapılan kazılarda kalenin de ortaya çıktığını belirten Eroğlu, 2007 yılında yapıla kazı ve kale hakkında şunları söyledi: “Katlı otopark için yapılan kazılar sırasında işçilerin kalıntılarla karşılaşması neticesinde otoparkın inşaatı yarım bırakılıyor ve yapının bulunmadığı tarafa otopark yapılıyor; aslında çok daha büyük yapılması planlanan otoparkın kale buluntuları nedeniyle daha küçük yapıldığını biliyoruz. Kalıntıların bulunduğu tarafta Konya Müzeler Şube Müdürlüğü ve diğer kurumlarla birlikte bir kazı çalışması başlatılıyor.

Çalışmalarda bu kale modelinin aslında Selçuklu’daki klasik kale modelinin bir devamı ya da başlangıcı olduğunu görüyoruz ve Ahlat Kalesi, Alanya Kalesi, Beyşehir’deki Kubadâbâd Sarayı’ndaki mimari ve teknik özelliklerin burada da kullanıldığına dair uzman tespitleri yer alıyor. Bulunan bazı taşlara baktığımızda da işlenmiş Roma taşlarına rastlıyoruz.” diye konuştu.  


KÖKLERDEN GÖKLERE DOĞRU ÇALIŞIYORLAR 
Zindankale’nin muhafaza edilmesi ve yaşanırken korunması amacıyla katlı otoparkın alt katında, kalıntıların yanı başında, yer alan bu yerin ilk olarak bir sanat galerisi olarak kullanıldığını söyleyen Eroğlu, faaliyetlerine uzun süre devam edemeyen galerinin bir süre sonra kapandığını ifade ederken; 2021 yılı itibarıyla Kapsül Teknoloji platformu olarak kullanılmaya başlanan bu alanda ‘Köklerden göklere’ sloganlarında olduğu gibi, geçmişin izinde, tarihle bütünleşik bir şekilde geleceği inşa etmeye çalıştıklarını belirtti.

Teknolojiyi geliştirmeye yönelik çalışmaların yer aldığı Kapsül Teknoloji Platformunun teknoloji için çalışan ekipler için 7 gün 24 saat açık olduğunu da söyleyen Eray Eroğlu, Konya’nın tarihini görmek isteyen vatandaşların ise Kapsül’ü ziyaret edebileceğini duyurdu. 


ŞEHRİN KALINTILARI YİNE BİR İNŞAATLA ORTAYA ÇIKTI 
Şehrin tarihi surlarına ait önemli bir bilgiyi de, 2012 yılında inşası sırasında bulunan otel veriyor. Bir otel inşası sırasında ortaya çıkan kalıntılar nedeniyle, tarihi dokulara uygun olarak inşa edilen ve daha sonra ‘müze otel’ unvanını alan Sefa Royal Museum Hotel, müşterilerine tarih havasında hizmet veriyor. Sefa Royal Museum Hotel’deki kalıntıların Konya’nın dış surlarına ait Ertaş Kapısı’nın yerindeki tek kalıntısı olduğu düşünülürken araştırmalara göre, Ertaş Kapısı; Konya Kalesi’nin en büyük kapısı ve kapı üzerinde iki melek figürünün yer aldığı kapı olarak biliniyor. 


VASFINI YİTİRMİŞ SUR TAŞLARI KAMU BİNALARINDA DA KULLANILMIŞ
Konyalıların, zamanla yıkılan sur taşlarını çalarak konut inşalarında kullandığı da kulaktan dolma bilgiler arasında yerini alıyor. Konyalıların tarihine sahip çıkmadığı hatta tahrip ettiğiyle ilgili yorumlarla ilgili konuşan Araştırmacı Yazar Muhammed Kemal Erdem, zamanla koruma özelliğini yitiren surlarla ilgili şunları söyledi: “Kaleye eskisi kadar ihtiyaç kalmaması ve bozulan ekonomik şartlar nedeni ile özellikle 18. Yüzyıl'dan itibaren kaleden çıkarılan taşlar ilk olarak kamuya açık binaların inşasında kullanılmıştır.


Örneğin büyük bedesten yangınında tamamen yanan Aziziye ve Kapu Camileri kale surlarından alınan taşlar ile yeniden inşa edilmiştir. Hatta bu bile yetmemiş Aziziye Camii, Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan'ın büyük maddî yardımları ile ancak tamamlanabilmiş bu yüzden de camiye Sultan Abdülaziz'in adı verilmiştir.

Yine aynı şekilde Hükümet Binası da kaleden çıkarılan taşlar ile inşa edilmiştir. Daha sonraları halkın da evlerinin yapımında kullanması nedeni ile kale surları günden güne eriyerek tamamen kaybolmuştur.” 


‘YAPILARIN HENÜZ TARİHİ DEĞERİ YOKTU!!’
Eski yapıyı yıkarak aynı malzeme ile yenisini yapmanın tarihin her döneminde var olduğuna işaret eden Erdem, dünyada bir yapının tarihi olarak nitelendirilmesi ve tarihî eser olarak korunması noktasındaki çalışmaların 19. Yüzyıl'ın ikinci yarısından itibaren oluştuğunun da gözden kaçırılmaması gerektiğine vurgu yaptı. Tarihi bir okuma yaparken dönemin şartlarının göz önünde tutulması gerektiğini sık sık yineleyen Erdem, “Alaaddin Tepesi üzerinde bulunan Konya Sarayı ve ilk surlar kerpiçten inşa edilmişti.

Bu zamana değin ayakta kalmasını beklemek mucize olurdu. Ayrıca camilerimiz inşa edilirken genellikle yakınlarında bulunan eski bir kilise veya saraydan çıkarılan devşirme malzemeler kullanılmıştır; örneğin Alaaddin Camii. Yakın sayılabilecek bir örnek ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen fakat zamanla âtıl hale gelen, Konya Bedesteni yıkılarak 2. Abdülhamid Döneminde bugün kullanılan Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü olarak kullanılan bina inşa edilmiştir. Ayrıca unutmamız gerekir ki dünyada bir yapının tarihi olarak nitelendirilmesi, tarihî eser olarak korunması 19. Yüzyıl'ın ikinci yarısından itibaren olmuştur.

O döneme kadar o surlar herkesin gözünde bir taş yığınından ibaretti. Haliyle büyük bedesten yangını sonrası dükkan ve camilerin inşasında kale surlarının kullanılması o dönem kimseye garip gelmemişti. Sonrası zaten malum savaşlar ve zorluk yılları. Haliyle kimse surlardan çıkarılan taşların halk tarafından evlerinin yapımında kullanılmasına karşı çıkabilecek lükse sahip değildi.


Evet keşke korunabilseydi. Ama yukarda bahsettiğim şartlar sebebi ile bu pek de mümkün görünmüyordu. Sonuç olarak, dönemin şartlarını göz önüne almadan kale surlarının devlet ve halk tarafından kullanılmasını küçümseyerek yapılan yorumlara katılmıyorum. Zira tarihî korumak için bile önce ekonomik özgürlüğe sahip olmak lazım.” ifadelerine yer verdi. 
 

Muhabir: HACER CEYLAN ZAMAN